Page 41 - 81 Çalıkuşu Kırşehir Temmuz
P. 41

artık o fırtınaların bir parçası olmaya mecburum. Yine de sen bakma böyle laflar ettiğime.

            Hayatın bin bir güzelliği var; alemin düzeninden mest olursun, kâinatın boyası kalbini
         umudun rengiyle cilalar, sararmış yaprakların koynunda tanırsın ayrılığın resmini, yağacak
         karı  haber  eden  turunculuk  sana  müjdenin  ışıltısını  sunar  tüm  cömertliğiyle,  çocukların
         kirlenmemiş güzelliğinden neşeler damıtırsın, en sonunda kendi içindeki sırlanmış güneşin
         farkına safça bir merakla varırsın. Kaburgalarının ardında nokta kadar dahi ışık varsa inan
         bana, işte seni bu yüzden seviyorum.

            Sözlerimi bir paçavra gibi görmen beni yaralamaz artık. Kurşununun göğümden düşür-
         düğü kuşlar bana fazlasıyla yeterli gelir, eminim. Ne üzmek ne de yormak istedim seni,
         yalnızca sisten ibaret ruhumu sana akıtmak ve bağışlamak istedim. Bunu bir miras olarak
         değil, yoldan geçerken bir yabancının ellerinde duran ve kimsede kıpırtı oluşturamamış
         çiçek demetinin sana takdim edilmesi gibi kabul et. Kırmak istemedin ve geri çeviremedin.
         Hepsi bu. Şimdi artık sonu olmayan bir yolculuğa çıkmalıyım. Bencilliğimi bağışla.”
            Mektubu katladı ve cebine koydu. Yürümeye devam etti. “Şimdi nerededir?” diyordu
         içinden. Her tarafta o kaybolduğu siyah gözlerin sahibini arıyordu. Dükkana ümitsizce ye-
         niden  gitti.  Hava  karanlıktı,  gece  01.00  sularıydı.  Dükkanın  kapısının  önüne  geldiğinde
         duraksadı. “Niçin burada olsun ki?..” diyordu içinden. Dükkanın içi karanlıktı, tam gidecek-
         ken içerde ufak bir ışık çekti dikkatini. Bir mumun ışığıydı. Korkarak gözleri sevdiğini aradı.
         İşte... Oradaydı! Masada sırtı pencereye dönük şekilde, başı ellerinin arasında oturuyordu.

            Kadının kalbi göğüs kafesine sertçe vurmaya başladı. Onu gördüğü günkü heyecanı
         tazelenmişti bir anda. Biraz daha yaklaştığında bir plak sesi duydu. Dikkat kesildi. “Sen
         kimseyi sevemezsin... Sevmeyeceksin...” Zeki Müren çalıyordu. Fısıltılarla ve gözyaşla-
         rıyla eşlik etti şarkıya. Tam kapıyı tıklatacaktı ki kendini durdurdu. Artık bunu yapamazdı.
         Bir kere sevilmemişti, ya bir kez daha sevilmezse? Dayanmaya gücü kalmamıştı. Sevmek
         yetmiyordu her zaman, zor da olsa anlamıştı bunu. Mektubu pencerenin önündeki bir taşın
         altına sıkıştırıp olanca hızıyla uzaklaştı dükkandan ve sevdiğinden. Ayakları nereye götü-
         rürse oraya gidiyordu, bir an kafasını kaldırdığında yine aynı banka gelmiş olduğunu gördü.
         Gülümsedi. “Bilmezdim.” dedi, “Bilmezdim bir zamanlar seni durultan bu denizin bana me-
         zar olacağını. Ömrünce hep sevil güzel sevgilim! Lâkin































                                                                                                   41
   36   37   38   39   40   41   42   43   44   45   46